Page 160 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 160

tabur insanımızı kırılmış, aileler yok olmuş, koskoca bir
                                  devlet yerden yere vurulmuştu. Tabiat ilimleri ve teknik,
                                  gelişmedikçe, yenilikler olmayınca yok oluyorduk.
                                  Şimdi ocaklar sönmüş, evler sahipsiz tarlalar, bahçeler
                                  bakımsız, ihtiyarlar ve kadınlar perişandı. Bütün
                                  bunlara değer mi idi? “ Hacı Mustafa Efendi düşünüyor,
                                  derinden göğüs geçiriyordu.
                                       Çiloğlu zengin sayılırdı. Beş bin  murabba bağı, At
                                  Pazarında yeğenine işlettirdiği bir dükkanı, ahırda bir at
                                  iki eşek ve birde yavrulu inekleri vardı.  İnek sarı kız,
                                  epey süt veriyor ama danası sütlerin çoğunu emiyordu.
                                  Kendi durumu, komşularına göre fevkalade iyi
                                  olduğundan Çiloğlu’nu herkes zengin diyordu.
                                     Ahmet Efendi’nin bir görevi de hayvanlara bakmaktı.
                                  Yatmadan önce  onları yemleyecek, sularını verecek,
                                  emniyet sırığını ahırın girişine yerleştirecek, sonra
                                  yatacaktı. Bazı sıcak günlerde her şeye rağmen sekide
                                  yatıyordu. Açık havada göz kırpan yıldızları seyrederek
                                  uyurdu. Uyurken rüzgar yüzünü okşar, puhu kuşlarının
                                  uzaktan gulguleli sesini dinler, yarasaların kanat sesleri
                                  Ahmet    Efendi’nin   çevresinde    döner    dururdu.
                                  Gökyüzünün sonsuz boşluğunda parıldayan yıldızlar,
                                  kayan yıldızlar, bir sönüp bir yanan yıldızlar ona sırdaş
                                  olur, bazen yıldızlarla konuşur, içinde ki sıkıntıları dile
                                  getirirdi.
                                     Hacı Mustafa Efendi ve Emine Ana,  eşkıya
                                  korkusundan Çukurda  yatıyordu.  Her seferinde etrafı
                                  kolaçan ederler, yatsı namazını kılar, hiç penceresi
                                  olmayan ve devamlı küf kokan Çukura inerlerdi. Bazen
                                  merdivenin başında iken bile, yanan kandilin  ışığına
                                  koşuşan akrepleri, hep Emine  Ana öldürür, Hacı
                                  Mustafa Efendi ortalık temizlendikten sonra yatağa
                                  girerdi. O yer yatağında Gavur  Hacı’yı, Ermeni
                                  komşularını, oğullarını, kışlık yiyeceklerini,  sularını,


                                                           152
   155   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165