Page 162 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 162
anlaşılıyordu. Hacı Mustafa Efendi’yi uyku tutmamış,
gece yarılarına kadar etrafı dinlemiş, eşkıya korkusu
zihninden silinmemişti. Sabaha karşı bir az dalmış, o
yüzden de sabah namazını kaçırmıştı. Ayakyolundan
dönerken hala konuşuyordu.
“ Sabaha kadar uyuyamadım. Şu eşkıya belasına
nereden çattık. Adam yine bizi gözleyecek. Elimizde
doğru dürüst silah yok. Ağızdan dolma tüfekler, bir de
ufacık tabanca ile mavzere karşı bir şey yapılmaz ki ”
diyordu.
Ahmet, babasının yakınmalarına kayıtsız
kalamazdı. Şu eşkıya hayatlarını zehir ediyordu. Bir
çare bulmalı, korku ve dehşete son vermeliydi. Kısa bir
zaman sonra şubeye teslim olacaktı. Askere gidenden
kolay haber alınamıyor ve gidenlerin ne olduğu
bilinmiyordu. Kendisi askere gidince babası yalnız
kalacak, o zaman Gavur Hacı’nın ekmeğine yağ
sürülecekti. Buna ne çare olur, düşünceler içinde
konuştu.
“ Baba! Adam aklını takmış bir kere. Buralarda
dişine dayanan da kalmadı. Bağlar kadın ve çocuklarla
dolu. Yunus bu işi bitirmek istedi. Zavallı talihsizliğe
kurban gitti. Eşkıya bizi çaresiz sanıyor ve bundan
yararlanmak istiyor. ”
“ Tamam oğlum! Ben yaşlıyım. Yaşlı olmasam ne
yapar eder bir tüfekte ben bulurdum. Bu herifin
karşısına çıkmak boynumun borcu olurdu. Sen böyle
tehlikeli işler için yetişmedin. Kendi kendime sabır
diyorum, Eşkıya ile eşkıya olunmaz. Şehre de
inmiyorum. Dükkanı Mahmut idare ediyor, fakat alacak
verecek, neler oldu kim bilir? ” diyordu.
Mahmut, Mustafa Efendi’nin yeğeni idi. Açık gözdü,
fakat çocuk yaştaki yeğen dükkan açıyor ve talimat
üzerinden sahtiyen derileri, köseleleri satıyordu.
154