Page 164 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 164
Hacı Mustafa Efendi oğlunun sözlerini anladığını
belli edecek şekilde başını sallıyordu. Gözlerini Eğri
Kaya’dan ayırmadan konuştu.
“ Doğru diyorsun evlat. Her yere birden bakamayız.
Sen doğru yukarı çık ve onları getir. Şu Gavur Hacı
belası ortadan kalkıncaya kadar bizimle kalsınlar.
Pekmez kaynatma zamanına daha var, çıra yanmadı ”
dedi.
“ Pekmez kaynamaz, ot toplanmaz ise kışı nasıl
geçireceksiniz. Bunlar çarşıdan alınmaz. Hem
bağımızda olanı neden çarşıdan alalım ki? Pekmez
kaynamaz ise millet açlıktan ölür ” diye Ahmet cevap
verdi. Daha da fazla duramadı. Evin ardına dolanan
merdivenlere yürüdü. Birkaç merdivenle çıkılan ve
evin arkasından başlayarak Arpa Dağı’na uzanan
üzüm bağına adımını attı. Çevik adımlarla yürüyor ve
kendinden emin görünüyordu. Üzüm çubuklarının
arasından yol buluyor ve süratle gidiyordu. Ağzı Kıllıları
geçti, Çürükleri geçti, Mihribanları geçti, Kara İsmail’i
geçti. Tembellerin bağından fırlayan bir tavşan ile
burun buruna geldi. Hayvan insanoğlu korkusundan
beş arşınlık yeri bir hamlede alıyordu. Kaçan tavşanı
gören, çocuklar alabildiğine bağırıyor ve sesleri duyan
hayvan daha çok hızlanıyordu. Hayvan kulaklarını
yassıltmış, uzun sıçramalar ile Arpa Dağı’na tırmandı.
Tavşanın ön ayakları kısa olduğundan bayır yukarı
daha hızlı koşuyordu. Ahmet çocuklara bağırdı.
“ Hey çocuklar! Siz bağırdıkça hayvan ölümüne
koşuyor. Bağırmazsanız, bakın yarın yine aynı yere
gelip yatacaktır. Bağırınca ürkütüyorsunuz. Bu yüzden
aynı yere gelip yatmaz ” diyordu. Çocukları azarlarken
yarın tüfekle tavşanı aramayı düşünüyordu. Fakat
şimdi ilgileneceği başka şeyler vardı. Şu eşkıyadan bir
kurtulsa, niyet ahalisi bayram edecekti. Bu
156