Page 169 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 169
kalanlar onların şehitlik haberleri geldikçe, derin acılar
içine gömülüyordu.
Ahmet, Ayşe gelin ve Hayriye’nin yanında o gece
kaldı. İçini barut ve iri saçma ile doldurduğu tek ağızlı
tüfeği başucundan ayırmadı. Fakat Ahmet düşünceler
içinde kalıyor, doğru dürüst uyumuyordu. Geceleyin,
esen rüzgarı dinledi. Baykuş sesinin ne kadar yakından
geldiğini hesap etti. Olgunlaşan kayısının ve dökülen
dutların toprağa düşünce çıkardığı sesleri ayırmaya
çalıştı. Nihayet şafakla beraber hemen evlerinin
üstündeki taşlıktan çılgınca şakıyan kekliğin sesini
duydu. Böylece sabahı sabah etti. Fakat sonunda
keklik şakıması ona ninni gibi geldi ve uyku bastı, dalıp
gitti.
Ayşe gelin herkes gibi yazdan hazırlık yapmak
zorunda idi. Yakacak toplayacak, üzüm bağlarına göz
kulak olacak, kışa hazırlık yapacaklardı. Yakacak
biriktirmek en zor bir işti, yakacak ile pekmez
kaynayacak, kışın yanacak ve her işe yakacak
gerekecekte. Kış hazırlığı kolay bitmezdi. Hazırlığı
yapmasalar, kış nasıl geçecekti. Sokaklar adam boyu
kar ile doluyordu. İnsanı donduran soğukta tek çare
geniş sofalara kurulan iskemliler idi. Masa altına konan
mangalda kor ateş hazırlanır, etrafı yorganla beslenen
masanın etrafına insanlar dizilir, masanın altına
uzanan ayaklar çok iyi ısınır, fakat yukarda kalan
gövde buz keserdi. İnsanlar iskemlede kıvrılıp kalır ve
üşümekten kurtulurdu. Kışı ölmeden veya donmadan
geçirmenin yolu, yazın yakacak biriktirmek, pekmez
yapmak, meyve ve sebze kurutmaktı.
Artık gün dönmüş kayısı vaktinden sonra üzüm
vakti yaklaşıyordu. Hrıstiyanların Ali Dağı’nda
yakacakları ateşe az bir vakit kalmıştı. Halk buna çıra
yanma derdi. Çıra yanınca pekmez vakti gelmiş
161