Page 168 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 168
belası, sahipsiz insanların başında kara bir bulut,
dolaşıp duruyordu.
Askerlik insanların en verimli çağını alıyordu. Yine
Arap Çöllerinde çarpışan Hatem ağaların Mustafa
Efendi, Sarıkamış cephesinde konuşlanmak üzere,
Arap Çölleri’nden Ulukışla’ya geldiğinde izin isteyip
düven önündeki baba evine sekiz yıl sonra dönebildi.
Fakat merak ederek önce evi gözledi, sonra kapıyı
çalıp kendini gösterdi. O beyaz yüzlü kaslı ve gövdeli
adam yerine, kavrulmuş ve esmer bir kişiyi gören anası
oğlunu tanıyamadı. Bunu fırsat bilen Mustafa Efendi
konuştu.
“ Ben oğlunuz Mustafa’nın yakın arkadaşıyım. Şehrin
yakınından geçersem, ana ve babasının elini öpmeye
söz vermiştim Aynı zamanda onun sağlık haberini
söyleyecektim. Selamları var demiş ve oğlu Mustafa
Efendi yerine diye aslında gerçek annesi olan Güzide
Hanım’ın ellerine sarılmıştı. Kadın, el öpenin oğlu
olduğunu anlayamamış, kocası Hatem emmiyi
çağırmış ve birlikte misafir asker ağayı, selamlık
odasına almışlardı. İki saat konuştular. Evde ikram
edilecek ne var ise misafir asker diye kendi oğulları
olduğunu bilmeden ikram ettiler. Bu zaman zarfında hiç
durmadan oğulları Mustafa’dan haber sordular. Oysa
konuştuklarının kendi oğulları olduğunun bir türlü
farkına varamadılar. En sonunda ana Güzide Hanım,
oğul Mustafa’nın kulağındaki yarıktan, bu askerin oğlu
olduğunu anlayabildi. Anladı da sevinç feryatları ile
oğluna sarıldı. Babalar, analar kendi evlatlarını
tanımayacak kadar, askerden uzun süre haber
alınamıyordu. Onlar düşmanlarla uğraşırken çehreleri,
bedenleri, huyları değişiyordu. Onlardan sadece
şehitlik, gazilik ve felaket haberleri alınıyor, geride
160