Page 176 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 176

yaprak gibi titriyordu. Ne yapmalı, ne etmeli de askere
                                  gitmeden önce şu eşkıyadan kurtulmalıydı.
                                       Askere gitmez ise, o da diğerleri gibi asker kaçağı
                                  olacaktı. Bedel vermek isteseler, subaylar için bedel
                                  alınmıyor,  ordunun subaya ihtiyacı var deniyordu.
                                  Bunları ulu dut ağacının altında düşünüyor, Ayşe
                                  gelinin telaşını  Hayriye’nin korku dolu  yüzünü
                                  seyrediyordu. Birden aklına eşkıyanın barındığı
                                  mağarayı keşfetmek geldi. Öyle ya, Gavur  Hacı’nın
                                  geliş zamanı, hangi yolu kullandığı, ona kurulacak
                                  tuzağın nerede ve nasıl olması gerektiği gibi konuları
                                  iyi hesaplamalı ve hazırlıklı olmalıydı. Mağaranın yerini
                                  biliyordu. Fakat bir kere daha oraları gözlemeli ve
                                  aklına gelen soruların cevabını bulmalıydı. En doğrusu
                                  babasından da gizli, yarın sabah tek dolma tüfeği alıp,
                                  oraları keşfedecekti.
                                      Ahmet  o  gece  ağabeyinin tolunda kaldı. Kadınlar
                                  sabahla beraber, baba evine inerken, o gece yarısı av
                                  bahanesi ile Damlama Kaya’nın yolunu tutacaktı. Onun
                                  o gecede yanlarında olması Ayşe geline de, Hayriye’ye
                                  de bayram ettirdi. O gün nedense karanlık hemen
                                  çöktü. Ayşe gelinin yaktığı bezir çırası ölgün ışıklarını
                                  yayıyordu. Sanki şerbetli gibiydiler. Duvar deliklerinden
                                  ışığa akrep ve zehirli örümcekler geliyor, fakat
                                  aralarında  gizli bir antlaşma varmış gibi ev  halkına
                                  dokunmuyordu. Ahmet’in gözleri  yıldızlara takılmış
                                  durmadan     eşkıyayı   düşünüyordu.    Yengesi    ile
                                  konuşmuş, sabah erken saatte, hatta gece yarısı ava
                                  gideceğini söylemişti. Oysa Ahmet in niyeti eşkıya
                                  ayaklanmadan onun ininin tam yerini ve geliş, gidişini
                                  gözlemekti.
                                      Bulamaç  çorbasını içtiler, üzerine kayısı ve  biraz
                                  üzüm yediler. Etrafta ne bir  ışık, ne de bir ses  vardı.
                                  Vakit daha yatsı olmamıştı. Fakat ağaçlar, kuşlar,


                                                           168
   171   172   173   174   175   176   177   178   179   180   181