Page 181 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 181

duruyordu. O yerlere insanlar  kolayca ulaşamazdı.
                                  Ama o yerden vadi kolayca gözlenirdi.
                                      Yılanlı Dağı’nın göğsünü yalayan rüzgar yepelek
                                  otlarını dalgalandırıyor ve kökünden çıkan yelkovanları
                                  savuruyordu. Yine taş çağlayanda keklikler koro
                                  halinde ötüyordu. Hacı kurşuna kıysa,  şunlardan
                                  birçoğunu vururdu. Fakat kurşun kıymetli ve kurşunlar
                                  insanları öldürmek için gerekliydi. Aç kalır, yine de
                                  kurşun harcamazdı. Geçen gün Ak Kaya’da ki bir eve
                                  inmiş ve evdekilere aldırmadan ekmek kazanında ne
                                  var, ne  yok toplayıp çıkmıştı. Ev halkı adamın Gavur
                                  Hacı oluğunu anlayınca kaçacak delik aramış, yaşlı bir
                                  kadınla küçücük bir çocuk Hacı’yı uğurlamıştı. Kayısı,
                                  ekmek, çemen, üzüm onun için  bulunmaz nimetlerdi.
                                  Açlığını giderecek ekmeği çiğneyerek Eğri Kaya’ya
                                  yürüdü. Eğri Kaya da vadiyi gözleyecek, yeniden
                                  Çiloğlu’nu avlama planları yapacaktı.
                                      Plan yapmakta çok ustaydı. Boncuk Kuyu’da durup
                                  gözlemenin artık bir faydası yoktu.  Madem Çiloğlu
                                  istediği parayı vermiyor, o zaman çoktan ölümü de hak
                                  ediyordu. Zaten verse de vermese de öldürecekti.
                                  Onun evinin içini eşyalarını görmek istiyordu. Av
                                  kokusunu almış bir köpek  gibi yalanıyor ve
                                  avlayacaklarının hayalini görüyordu.
                                       Dağlarda vahşi bir hayvan gibi yaşayan Gavur
                                  Hacı’yı gözleyen Ahmet, yerleştiği kovukta nefes
                                  almadan bekledi. Gözlediği yerde boş durmuyor,
                                  nereden nasıl mağaraya yaklaşacağını, kara barut atan
                                  tüfeğin menzilini hesaplıyordu. İşte hemen mağaranın
                                  bir az yukarısında Damlama Kaya, Damlama Kaya’nın
                                  kuzey tarafında, yani  mağaradan  yüz elli arşın daha
                                  uzağında Minare Kaya dikiliyordu. Ak Ev’den gelenler,
                                  önce Minare Kaya’ya ulaşırdı. Kuzeyden gelenler, önce
                                  Minare Kaya’ya, sonra  Damlama Kaya’ya kavuşurdu.


                                                           173
   176   177   178   179   180   181   182   183   184   185   186