Page 193 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 193
bulur, onu yakalardı. Babası yalnız kalsa bile, eşkıya
belası ortadan kalkmış olurdu. Ahmet bunları düşünüp
sıraya koyunca müthiş bir hafiflik hissetti. Çok rahatladı
ve dünyayı şimdi daha aydınlık ve daha güzel görmeye
başladı.
Ahmet aydınlık dünyayı seyrederken evin hemen
ardındaki taşlıktan kazak kekliğin sesi yeniden
duyuldu. Keklik ötüşü Ahmet’e bir şarkı gibi geldi.
Sürünün reisi keklik, öterken arada bir duruyor, diğer
üyeleri, eşini, çocuklarını toplamaya çalışıyordu.
Anlaşılan sürüyü tilkiler geceleyin dağıtmıştı. Ahmet
kazak kekliğin bir durup bir ötmesini ilgi ile izledi.
Nereden öttüğünü bulmaya çalıştı. Ses sumaklıktan
geliyordu. Bir müddet kulak verdi. Sonra o da elini
ağzına götürdü ve tıpkı bir keklik gibi ötmeye başladı.
Kazak keklik gibi bir durup bir ötüyordu. Buna baba
keklik cevap veridi. Ahmet öttü, baba keklik öttü. Ahmet
böyle ötmekle içini boşaltıyor sanki sıkıntıları çıkıp
gidiyordu. Karşılıklı ötüşleri hayli sürdü.
Bazlama ve kayısıdan ibaret kahvaltının üzerine bal
dutlardan yemek aklına geldi. Dut ağacında ki
dallardan hangisinin daha çok olgunlaştığını görmeye
çalıştı. Bulduğu olgun dutları yedi. Artık eve dönme
vakti gelmişti. Tola, sekiye son bir kez göz attı. Sonra
babasının yanına, aşağıdaki evlerinin yolunu tuttu.
Artık yaşamanın güzel renklerini seçiyordu. Canlı ve
uzun adımlar atıyor, üzüm çubuklarının arasından yol
bulup gidiyordu.
Bağlar yeşil bir deniz gibi uzanıyor, üzüm salkımları
yerde yatıyordu. Keklikler palazlarını uçuruyor ve
kayısı vakti artık sona eriyordu. Cehri çalıları arpa
dağının bir yüzünü kaplamıştı. Şehirde cehri
tohumlarını toplayan tüccarlar cehrileri alacaktı. Fakat
eşkıya korkusundan ahali cehri de toplayamıyordu.
185