Page 216 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 216
“ Kimsin sen? Nereden çıktın? Tüfeği sen mi attın,
ne oluyor? ”
Eşekçi donup kalmıştı. Bir felaket adam daha ortaya
çıktı diyordu. Fakat neyi alacaktı ki? İsterse canını
alsındı! Eşeği ölmüş, ailesi aç kalmış, tekmelenmiş, aç
gözlü bir yabani tüm dünyasını yıkmıştı. Bundan kötü
ne olabilirdi ki? Adamın eli tetikte ve tüfeği
doğrultmuştu. Eşekçi inler gibi cevap verdi.
“ Eşeğimi vurdular. Eşeğimi vurdular. Elma getirdim,
elma satıyordum. Ben buranın yabancısıyım, ben
yolcuyum! ”
“ Allah Allah! Elma mı satıyorsun? Tüfeği sen mi
attın? ”
“ Hayır, ben atmadım. Keşke bir tüfeğim olsaydı!
Ben yapacağımı bilirdim! Nasıl yer burası? Bir zebani
eşeğimi vurdu. Biricik hayvanım, ela gözlüm ölüp gitti.
Allah’ın dağında bayırında gezmek suç mu? Eşek gitti,
ne yapacağım şimdi ?”
Garibanın ağlamaklı ve ince bir sesi vardı. Bu ses
Ahmet Efendi’yi etkiledi. Ev horantası silah sesini
duymuş, önce ne yapacaklarına karar verememiş,
sonra da Ahmet babasına aldırmadan, çukurda ki
çifteyi kaptığı gibi asmaların altına saklanmıştı. Gelen
olursa mutlak önünden geçecekti. Fakat şimdi
karşısında çelimsiz, bitkin ve ağlayan biri vardı. Adam
sızlanıyordu “ Ben şimdi ne yapacağım ” diyor, ıslak
giysiler içinde titriyor ve perişan bir halde görünüyordu.
Ahmet adama daha da yaklaştı ve onun çocuğa
benzer biri olduğunu gördü. Demek ortada bir tehlike
yoktu. Adam bitkin ve silahsızdı.
“ Nerede o adam? Eşeğini vuran adam nerede? O
namussuz yine buralarda ha? O kan içen bir canavar.
İyi ki seni vurmamış. Korkma hadi gel, bir çaresine
208