Page 226 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 226
Dağdan inerken evleri görmüş ve gördüğü evlerle
alış veriş yapabileceğini, belki de yiyecek ve yatacak
yer bulacağını ümit etmişti. Eşek ölmeseydi, bu iyi
insanlara rastlamak bir talih olacaktı. Derdine ortak
olmuşlar, yemek vermişler ve yatacak yer
göstermişlerdi. Gaddar adamın vurdumduymazlığı,
vahşi davranışı ve attığı tekme aklına geldikçe kendini
tutamıyor, dişlerini gıcırdatıp duruyordu. Attığı tekme
kasığına gelmiş ve onu fena kıvrandırmıştı. O
acılardan da beteri, ailenin yokluğa ve açlıktan ölüme
mahkum olmalarıydı.
Fukaralık hiçbir zaman yakalarını bırakmamış,
babası Ramazan Efendi’nin ağabeyi, Balkan savaşına
katılmış, oralarda bir yerde çamura çöküp şehit
olmuştu. Önceden babası, ölen ağabeyinin eş ve
çocuklarına bakarken, asker olunca o görev kendine
kalmıştı. Babası şimdi nerede, sağ mı, ölü mü, haberi
gelmiyordu. Altı ay kadar önce bir mektup almışlardı.
Mektubun altında parmak izi ve gelen mektup, hazır
kaleme alınmış bir mektuptu. İçinde selam, kelamdan
gayri bir şey yoktu. Asker mektupları hep böyle
geliyordu.
Olaylar Şükrüye’nin aklından yıldırım hızı ile geçiyor,
duyduğu tarifsiz acının kaynağını araştırıyordu. İşte
evdeki kardeşleri, amcasının karısı ve çocuklarına
medar olmak için yollara düşmüştü. Hisarcık köyünden
elmaları doldurmuş, onları satacak veya buradaki
benzer meyveler ile değiştirecekti. Eve dönüşünde ev
bayram yerine döner, ev halkı yiyecek bulmanın tarifsiz
sevincini yaşardı. Yollarda hırsıza uğursuza
rastladığında kurtulmak için kılık değiştiriyor, kendine
erkek süsü veriyordu. Amacı asker kaçaklarına,
eşkıyalara yakalanmamaktı. Saçlarını bağlamış,
göğüslerini sarmıştı.
218