Page 229 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 229
çıtırtısı duyuluyor, akşam yağan yağmurdan ıslanan
otların duman ve kokusu şimdi daha iyi hissediliyordu.
Biraz sonra ev halkı hazırlanacak ve yağlamanın
başına üşüşecekti.
Şükrü Efendi çevreyi tanımak istiyordu. Başını
kaldırdı ve Arpa Dağı’nı gözledi. Dağ öyle yüksek
görünmüyor, sanki koca Yılanlı Dağı kaymasın diye
altta bulunan bu yığıntı, ona destek oluyordu. Keklikler
Yılanlıdan aşağılara, Arpa Dağı’na konmuştu.
Yağmurdan olsa gerek sis, Yılanlı Dağı’nın eteklerine
kadar inmiş, sislerin ardından keklik şakımaları
geliyordu. Güneş henüz görünmüyor, fakat gri bir
aydınlık her tarafı kaplıyordu. Ağaçlar nemli, toprak
ıslak ve hava soğuktu.
Keklikler böyle ıslak ve bulanık havayı çok
seviyordu. İşte onlardan bir sürü gelip dağın
göğsündeki kayaya kondu. Erkek kazak hemen
kayabaşında şakımaya başladı. Kekliğin kekremsi
ötüşü tüm ovadan dinleniyordu. Ahmet sekide dikiliyor
ve keklik sesini dinliyordu. Önce kekliğin nereden
öttüğünü keşfe çalıştı. Sonra o da keklik gibi ötmeye
başladı. Bir keklik öttü, bir Ahmet öttü. Bu defalarca
tekrar edildi. Sonunda Hacı Mustafa Efendi konuştu.
“ Oğlum hayvan kendini koruyor. Seni kendine rakip
sanıyor. Bırak şu ötmeyi de, o sürüsünü toplasın “ dedi.
Bu sözler üzerine, Ahmet keklik gibi ötmeye son verdi.
Ova yeniden keklik şakıması, ala sığırcıkların
şamatası, üveyiklerin ve arı kuşlarının ötüşü ile dolup
taştı. O sırada bir sürü ak güvercin, Kızlar Hanı’nın
kayalıklarına kondu. Doğa uyanıyor, genleşiyor bin bir
renk ve ses getiriyordu.
Bir az sonra kahvaltı için yağlamalar hazırlandı,
tereyağı kokusu sekiyi sardı. Akşam ki gibi geniş sini
bu sefer sekiye kondu. Etrafına minderler dizildi ve
221