Page 232 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 232
görmüş, bulunduğu yeri terk etmeye hazırlanıyordu.
Hayvan iri bir yılandı ve siyah pulları gün ışığında
parlıyordu. Yavaş hareketlerle kıvrımları açılırken, çivi
gibi gözlerini dikmiş, Ahmet’i gözlüyordu. Ahmet ise
olduğu yerde donup kaldı. Hayvan ile göz göze
geldiler. İki arşın ötede ki hayvan, belli ki rahatsız
edilmek istemiyordu. Ağzı dolu ve zehrini akıtacak
durumu da yoktu. Ahmet için iyi bir fırsattı ama, hayvan
kendisine zarar vermiyordu. Yılanın eşi de olabilirdi.
Bunlar tıpkı insanlar gibi bir birini bırakmaz ve
ayrılmazlardı. Şayet eşini öldüren olursa, nasıl olduğu
bilinmiyordu ama, diğeri öldüreni tanıyor, onu takip
ediyor, eşinin intikamını koymuyor alıyordu. Ahmet’in
içinden hayvanı rahatsız etmek gelmedi. En iyisi geldiği
gibi çekip gitmekti. Tüfek namlusu yılana çevrili, bir
müddet öyle durdu, sonra dönüp acele adımlarla evin
yolunu tuttu.
Şükrü Efendi, Ahmet’i gözlüyordu. Kalabalık kuş
sürüsüne Ahmet’in neden ateş etmediğini anlayamadı.
O sırada o koca ala sığırcık sürüsü şamatalarla
havalandı. Sürünün gölgesi koca bağı kapladı. Kuşlar
öterek, bağırıp çağırarak Yılanlı Dağı’nın göğsüne
doğru çekilip gidiyordu. Şükrü ile Mustafa Efendi
kuşların uçuşunu uzun müddet seyretti. Ahmet ise
asmaların kollarına basmamaya çalışıyor ve eve
dönüyordu. Halinde garip bir telaş vardı. Arada bir
ardına bakarak yürüyor, nazarları dut ağacının olduğu
yerde dolaşıyordu. Hacı Mustafa Efendi oğluna
seslendi.
“ Ahmet kuşlara tüfek sıkmadın; aferin oğlum.
Kuşları vurmanı istemiyorum. Dağların, ağaçların süsü.
Kuşlar, ağaçlar olmasa biz ne yaparız. Birbirini öldüren
insanlarla dolu dünyada, tek tesellimiz, hayvanlar! İyi ki
ateş etmedin “ diyordu.
224