Page 227 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 227
Şimdi kimi kime şikayet edecekti. Eşkıyanın yerini
Ahmet Efendi biliyordu. Oradan işe başlamalı ve onları
kendisine yardıma razı etmeliydi. Belki o zaman
düşündüklerini yapabilir, intikamını alabilirdi. Kan içen
zalim adamdan, ölüm pahasına intikamını alacaktı.
Şükrüye’nin istediği tek şey ailesini ayakta tutmaktı.
Şimdiye kadar dişiyle tırnağı ile çalışmış, yakınlarını
açlığa mahkum etmemişti. O sevimli hayvan her
şeyleriydi. Şükrüye, Karagöz’ü adı ile çağırır, hayvan
onun sesini bilir ve nerede olsa çıkar gelirdi. Karagöz
cefakardı ve hiçbir zaman şikayetçi olmazdı. Dağa,
taşa, nereye olsa tırmanır, sahibinin sözünü dinler,
sözünden çıkmazdı.
Şimdi her şey karanlık ve kendini ümitsizlik içine
gömülmüş hissediyordu. Her şey kurumuştu. Herkes
acılı ve her hane perişandı. Yanık mektuplar şehit
haberlerini getiriyor ve insanlar kan ağlıyordu. İnsan
yok, ekmek yok, yakacak yok, yiyecek yok, iş yok,
hiçbir şey yoktu. Bu kadar yokluk ve felaket içinde
kalan insanlar nasıl yaşayacak, bilemiyordu.
Böyle savaş olmaz olsun diye içinden geçirdi. Nice
çocukları babasız bırakmış, ocaklar sönmüş, bağlar
bahçeler kuruyup harap olmuştu. Tarlaları ekip diken
kimse yoktu. Karın doyurmak çoluk çocuğun gayretine
kalmıştı. Yiyecek bulamayanlar dağlarda ot toplayıp
yiyor, sonrada ot yiyenler, bazen acılar içinde
kıvranarak ölüyordu. Bu ne felaketti ya rabbi! İnsanlar
bir lokma ekmek uğruna ölüyordu. Bunlar yetmezmiş
gibi bir de asker kaçağı, Ermeni korkusu ve eşkıyalar
kol geziyordu. Köylerde mahallelerde erkek
kalmamıştı. Erkekler ya askerdi, ya da asker kaçağı
olmuş dağlarda geziyordu. Onlar da insandı. Sekiz yıl,
on yıl askerlik olmazdı. Eşleri, çocukları, evleri ne
219