Page 228 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 228
olmuştu? Düşman korkusundan değil, hasretlikten
kaçıyorlardı. Ve insanlara bu zülüm çok fazlaydı.
Birden kendine geldi. Dünyayı düzeltmek istiyordu.
Boynu bükük yalvaran, merhamet dileyen insan
olmaktan nefret ediyordu. Kimden neyi eksikti. Kadın
olması bir suç değildi ki! O da Tanrı kuluydu. Kendini
erkeklerden aşağı saymıyordu. Bunca yolları kat
ediyor, yedi sekiz kişilik aileyi doyuruyordu. Şimdi kendi
yerinde babası olsa ne yapardı? Bu alçak adamın
hakkını avucuna kor, zavallı eşeğin mutlak intikamını
alırdı. Şükrü Efendi, değişik düşünceler içinde
kıvranıyordu.
Aklına geldi. Ahmet Efendi sırım gibi bir delikanlıydı.
Ne kadar anlayışlı olduğunu görmüştü. Ahmet
eşkıyanın inini biliyordu. Eline bir silah geçse de o inde
nöbet tutsa mutlak herifi vururdu. Yarın ne yapıp
etmeli ve Ahmet’i razı etmeliydi. Sonra inin önünde
pusuya yatacaktı. Ölümden korkmuyordu. Başaramaz
ise mesele yok, bu dünyadan çekip giderdi. Ama
başarırsa, bir pislik temizlenmiş olacak, intikamını
almış olacak ve bura insanı kurtulacaktı. İnsan hakkını
almaz ise çabuk çiğnenirdi. Düşünceler içinde uykuya
dalarken sabah olsun, iyi huylu Ahmet ile görüşürüm
diyordu. Çok yorgundu. Erkek kıyafetine yeniden
büründü ve hemen uyudu.
Sabahleyin herkesle beraber Şükrü Efendi de kalktı.
Hacı Mustafa Efendi gürültülerle sabah namazını
kılmaya uğraşıyordu. Emine ana ocak yakıyor ve
ocağın üzerine koyduğu saçta akşamdan hazırladığı
hamurdan yağlama pişiriyordu. Yağlama her zaman
yapılmazdı. Eve gelen Tanrı Misafirine ayıp olmasın
diye Emine ana hazırlandı ve sabahleyin ona yağlama
ikram edecekti. Şimdi iştah açan hamur kokusu sekiye
dolmuştu. Ocakta yanan otların insanın içini ısıtan
220