Page 244 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 244
bırakacak ve parçalanan hayvanı yiyecekti. Hacı kartalı
kendine benzetti. Güçlü olan, zayıfları elbette yok
ederdi. Bu işler güçlünün hakkı idi. Hacı tüfeğini
okşuyor, gücün kendisinde olduğunu düşünüyordu.
Gözlerini sekide büyük dut ağacının olduğu eve
dikti. Önünde top kadifeden çiçekler görünüyor ve
ekmek pişen yerden yine duman yükseliyordu. Hacı
taze bazlama kokusunu bulunduğu yerden bile
alıyordu. Ağzı sulandı ve yumuşacık taze bazlamaların
lezzetini damağında duydu. Ulan şöyle bir evi
olmamıştı. Babası her gün dayak, her gün dayak.
Ölünce ondan ve dayaktan kurtulmuştu. O zaman daha
on beş yaşındaydı. Yine ağzından burnundan kan
gelene kadar dövmüştü. Fakat adam birden güçten
kesilmiş gibi avlunun ortasına yığılıp kalmıştı. Mal
davası, babaları öldükten hemen sonra başlamıştı.
Şimdi aile yok, arkadaş yok, derdini anlatacak bir
kimse yoktu. O zaman mavzerinden başka dostu
yoktu. Her gün mermilerini sayar, tüfeğine bakar
seyreder, onu gözü gibi korur ve onsuz yaşayamazdı.
Evleri dürbünle gözlüyordu. Evlere girenler çıkanlar
oluyordu. Birden eşeğini vurduğu çocuğu gördü.
Eşeğin üstünde ki küfeler dolusu elmalar aklına geldi.
Nasıl da sulu ve lezzetli elmalardı. Şu harp ne tuhaftı.
Dört günlük bebeler yollara düşmüş, nasıl buralara
kadar gelebilmişti. O elmalar buralarda yetişmezdi. O
çocuk Hisarcık, Kıranardı köylerinde yetişen elmaları
getirmişti. Şimdi aklına geldi. Bebenin cebini
aramamıştı. Belki para pul da bulurdu. Onun çığlığı
hala kulaklarından gitmiyordu. Bir kurşun sıkıp
sustursa olurdu. Fakat fişek çocuktan kıymetliydi. Bir
de eşeğin kıçından ateş çıkmıştı. Böyleleri ecinni
taifesinden sayılırdı. O gece, o ıssız yerlerde, o çocuk
ne gezerdi? O eşekte, o çocukta da bir iş vardı. İyi ki
236