Page 250 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 250

seyrediyordu. Ateş içinde kalan ölü yılanın kıvrılması,
                                  içinde ki cinin çıkıp gittiğini gösteriyordu. Hacı böylece
                                  yılanda ki cini de çıkartıp kaçırttığını memnunlukla
                                  izledi.
                                     Aradan birkaç gün geçti. Artık mevsim dönüyordu.
                                  Yılanlar kış uykusuna çekilmek için hazırlanıyordu. Bu
                                  yüzden sarı renkli bir çift yılan kışlayacakları kuytu bir
                                  yer arıyordu.  İki yılan birlikte kışı geçirmeye karar
                                  vermişler  ve   kışlak için, Hacı’nın mağarasını
                                  seçmişlerdi. Hayvanlar mağarada bir tehlike olduğunu
                                  sezseler belki de oraya girmezlerdi. Mağaranın başka
                                  bir yerinden, otlar ve topraklarla kapalı bir delikten içeri
                                  süzüldüler.  Fakat içeride kendilerini rahatsız eden bir
                                  insan kokusu vardı. Koku vardı ama insan yoktu. İnsan
                                  kokusunu bir tehlike olarak görmediler hatta bu kokuya
                                  zamanla    alıştılar.  Mağaranın   daha    derinliğine,
                                  yumuşak toprakların içine gömüldüler. Çatal dilleri
                                  dışarıda, mağaranın kapısından gelen  ışığa gözlerini
                                  diktiler ve gelecek  bir tehlikeyi  önlemek için öyle
                                  beklediler.
                                        Dişi olan da diğeri gibi son derece zehirliydi. Birer
                                  kulaç boyları vardı. Zaten yılanlar  bu bölgeyi mesken
                                  tutmuş, kayalar ve kayalardaki keklik yumurtaları, kuş
                                  yavruları, kertenkeleleri yiyerek  yaşıyorlardı. Azgın
                                  yılanların zehir dolu dişleri, çeneleri açıldığı zaman her
                                  seferinde pırıltılar saçıyor, bu tehlikeli yaratıkların çatal
                                  dili dışarıda yadırgadıkları her  şeye saldırmaya hazır
                                  bekliyorlardı.
                                     Hacı rengarenk pullarla kaplı iki arşın boyundaki
                                  yılanı öldürüp yakmıştı ama,  hasta zihninin bir
                                  köşesinde ki soru da aklına takılıp kalmıştı. Kara İsmail
                                  ne demişti?  Şerbetleme işinde,  şerbetlendiğin türden
                                  birini öldürmeyeceksin demişti. Bunu iyi hatırlıyordu.
                                  Fakat şu pis hayvan, burnunun dibine kadar sokulmuş


                                                           242
   245   246   247   248   249   250   251   252   253   254   255