Page 255 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 255
Kara İsmail’in tembihlerine rağmen, hocanın sözleri
Hacı’nın bir kulağından girmiş, bir kulağından çıkmıştı.
Kara İsmail, Hacı’yı şerbetler iken, sakın o türe zarar
verme demişti. Oysa Hacı sınır tanımamış, zorda
kaldım diye, kendisine fenalık yapamayan yılanın
kafasını uçurmuş, sonra da cin çıkaracağım diye
yakmıştı. Bu yüzden şerbetli olmanın tılsımı artık yoktu.
Nihayet, tabiat kötülük yapana, kendisine kıyana,
sömürene aynı şekilde cevap veriyordu. Hayvanları,
bitki örtüsünü yok eden insanlar, yine en çok zararı
görüyordu. Doğanın belli kanunlarından birisi de
kendisine tüm varlıkların saygı göstermesi idi. Bu
saygıyı göstermeyenler, eninde sonunda zarar
görüyordu. Doğanın karakterinde bu vardı. Hacı bunu
hiç aklına getirmiyor, yaptığı kötülüklere karşı doğanın
kendisinden intikam alacağını düşünmüyordu.
Oysa bir çift sarı yılan mağaraya yerleşmişti. Belki
de intikam içindi. Mağaranın hemen yakınındaki
karamuk çalılarının sivri dikenleri yılanların yolunu
kesiyordu. Sivri dikenler yılanların daha da aşağılara
inmesini önlüyordu. Nihayet bir delik bulmuşlar ve
oradan içeriye sarkmışlardı. İki yılan mağarayı pek
sevmişti. Sıcak günlerde bile hafif rutubetli mağaranın
binlerce yıldır biriken tozdan meydana gelen yumuşak
toprağı içine saklandılar. Mağara ve yumuşak topraklar
onlar için bulunmaz bir sığınak oldu.
O gece yarısı, Ahmet Efendi yıldızları seyrederek
uyuduğu sekiden Şükrü Efendiye seslendi. Kurt
saçması dolu çifte Ahmet’in başucunda duruyor ve
ağzındaki kızıl renkli kapsüller karanlıkta bile
parlıyordu. Yapacakları işi Hacı Mustafa Efendi’den
gizlediler ve hazırlıklarını da büyük bir sessizlik içinde
sürdürdüler. Mustafa Efendi niyetlerini duyup anlasa,
yine tüfeği saklar, mutlaka bir engel kordu. Gençler
247