Page 252 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 252
pençesinden gecelerin ümitsizliğinden, bir kuru ekmek
için yalnız savaşmaktan yorgun düşenler, evine sığınır,
can yoldaşlarına çektiği sıkıntıları anlatır, gönlünce
ferahlardı. Her evden mutlaka bir veya birkaç asker
çıkmıştı. Aileler yaralı ve sabırla askerinden haber
beklerdi. Şehitlik haberleri gelmesin diye Tanrı’ya
yakarır, tek dayanağı dualarını ard arda sıralardı. Şehit
haberi gelmesin diye endişeler içinde, günlerce,
aylarca beklemek onları kahreder, yoksulluğunu ve
açlığını unuturdu. Yine de geride kalanlar, birbirine
kenetli, komşular daha yakın ve insanlar felaketler
karşısında birlikti. Bu birlikten bazen mutluluklar da
çıkardı. Birçok evde sekilere sofra kurulur, gözler
sekinin kum taneciklerinde sessiz yürüyen akrep veya
büyü arar, çektikleri sıkıntı ve acılara rağmen, insanlar
daha büyük felaketlerin geleceğinden korkar, tevekkül
ile beklerdi. Onları yaşatan ümitleri idi. Askerden
yavruları, yakınları gelecek ve dünya güllük gülistanlık
olacak, her türlü acıları bir anda bitecekti. Bu ümitlerle
hep beklediler.
İşte Yılanlı Dağı’nın eteklerinde yaşayan insanlar
asker kaçağı, eşkıya arayan devlet baskısına sabırla
katlandılar. Asker kaçaklarını yakalamaya gelen
jandarmalar, şüpheli gördüklerini falakaya yatırır,
dayaklar atar, fakat insanlar canını verir, kaçakların
sırrını vermezdi. Artık insanlar sahip olduğu değerleri
kimseye kaptırmıyor, onları hayatları pahasına
koruyordu. Ne için yapıldığını anlayamadıkları
savaşlar, sevgililerini alıp götürmüştü. Osmanlı üç
kıtada savaşıyordu. Eli silah tutan herkes askerdi.
Gitmeyenlere, kaçıp gelenlere asker kaçağı deniyordu.
Yıllarca askerlik yapmışlar, hasrete, yokluğa
dayanamayıp gelenlerdi bunlar. Yemen’den,
Süveyş’ten, Galiçya’dan, Kafkaslardan, uzak
244