Page 260 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 260
haznesi de bu kaya idi. Yoksa dağın başka yerinde,
Koyun Baba’ya kadar su yoktu. Koyun Baba ise buraya
birkaç saatlik mesafede, geniş kuru derenin içinde
kalıyordu.
Karamuk çalılarının sivri dikenlerini, narin
yapraklarını seçmek kolay değildi. Her türlü tehlike bu
noktadan sonra başlıyordu. Gavur Hacı inşallah
mağaranın dışında sabahlamıyordu. Şayet öyle ise,
kendilerini kolayca avlardı. Ahmet böyle olmamasına
dualar ediyordu.
Yürekleri kafesinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu.
Fakat iki genç kararlı ve ölüm pahasına da olsa
akıllarına koyduklarını yapacaktı. Gözleri karanlığa
alışık ve mağaranın ağzını seçmeye çalıştılar.
Önlerinde sivri dikenli karamuk çalıları uzanıyor, on
beş yirmi arşın sonra çalıların karartısı ortadan
kalkıyordu. Mağara ağzı uca doğru ve bulundukları yer
mağara ağzının, üst tarafında bulunuyordu. Yani
mağaradan iki büklüm çıkan bir kimse arkası yarım
dönük olarak ayağa kalkar ve avcıların hemen önünde
dikilmek zorunda kalırdı.
Ahmet’in yüreği kabarıyor, midesi bulanıyordu.
Hemen önlerinde dikilen savunmasız bir adamın
kafasını uçurmayı düşünemiyordu. Elleri titriyor,
içinden iyi ki tüfeği ben taşımıyorum diye geçiriyordu.
Çünkü arkası dönük ve savunmasız bir adama ateş
etmeyi imkanı yok beceremezdi. Fakat Şükrü’nün
inadına ve tüfek tutuşuna hayran, onu bu hale getiren
çektiği büyük acıların olduğunu anlıyordu. Öyle ya
kendisine bel bağlamış insanların yaşamasını sağlayan
o güzelim hayvan bir hiç uğruna öldürülmüş ve onu
öldüren adamın ne kadar kanlı bir katil, katı yürekli bir
canavar olduğu bir kere daha belli olmuştu. Elbette
böyle bir adama acınmaz ve arkadan da vurulsa layık
252