Page 274 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 274

çöreklendiği anlaşılıyordu. Acısı dinmiyor eşeğini vuran
                                  haydudu cezalandırmaktan vaz geçmiyordu.
                                     Güneş ortaya çoktan çıktı, fakat Hacı yine  ortada
                                  görünmedi. Ahmet’e de bir korkusuzluk gelmişti. Ama
                                  dün gördüğü iki yılan aklına geldikçe, içinden bir ses,
                                  mağaraya girip  bakmasını söylüyordu. Merak ve
                                  öğrenmek duygusu baskın çıktı. Bunda bir iş vardı.
                                  Hacı pusu  kurulduğunu öğrendi de başka yerlere mi
                                  göç etti, kesinlikle öyle değil di. Yoksa Hacı’yı ortadan
                                  kaldıracak bir şey mi olmuştu. Ahmet arpacı kumrusu
                                  gibi düşünüyor,  Şükrü ise iki de  bir, saklandığı yer
                                  burası idi değil mi diye soruyordu.
                                       Oysa  Hacı iki gün önce o izbe  mağaraya akşam
                                  karanlığında gelip kurulmuştu. Mağarada, her zaman ki
                                  yerine çekilmiş, aşağıda ki evin ekmek kazanından
                                  aşırdığı ekmeği kemiriyordu. Aylarca pişmiş yemek
                                  yüzü görmemiş, kuru ekmek, üzüm, kayısı ile karın
                                  doyuruyordu. Geçen gün elmacıya rastlamış, küfeyi
                                  sırtlayıp mağaraya taşımadığına pişman olmuştu.
                                  Ceplerine, koynuna  doldurduğu  elmalar onun için
                                  değişik bir yiyecekti. O eşekçi de amma ağlayıp
                                  sızlamıştı. Garip gürültüler çıkaran  şeyin eşek
                                  olduğunu anlayamamış cin diye vurmuştu. Fakat cin
                                  olmasa, eşeğin kuyruğundan o  ışıklar nasıl çıkardı.
                                  Cin, şeytan işi böyle oluyordu.  O mutlaka eşek donuna
                                  girmiş bir cindi, nerede ise kendini çarpacaktı.
                                      Oysa  ıslak tüylerin elektrikleneceğini bilmiyordu.
                                  Eşeğin kuyruk altından çıkan kıvılcımlar yüzünden
                                  kaçmayı doğru bulmuştu. Cin ile şeytan ile uğraşacak
                                  hali yoktu. Üstelik mermiye de kıyamamıştı. Mermi her
                                  zaman bulunmuyordu. Mermisiz kalması demek,
                                  Hacı’nın yok olması demekti. O yüzden de ne olduğu
                                  belli olmayan çocuğa mermi harcamamıştı.



                                                           266
   269   270   271   272   273   274   275   276   277   278   279