Page 302 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 302

otların küçük bir bölümünü iki taş arasındaki isli ocağa
                                  taşıdı. Küller arasında sakladığı ufacık korlara
                                  kükürtlenmiş fitilleri dokundurdu. Alev alan otların,
                                  yaprakların, gazellerin koyu dumanının üzerine un, su,
                                  tuzdan ibaret bulamaç kabını yerleştirdi. Kaynayan
                                  bulamacı büyük bir iştah ile içecek, üzerine bir salkım
                                  üzüm yiyecekti. Nazmiye Nine sabah öğününü böyle
                                  tamamlayacak ve artık akşama kadar bir  şey
                                  yemeyecekti. Akşam olsun bakalım, Allah kerimdi.
                                      Nazmiye  Nine  kahvaltısını tamamladığı sırada
                                  güneş iyice kendini gösterdi. Karanlık gitmiş, gündüz
                                  gelmişti. Güneşin keskin ışığı,  güneş yanığı kayalarda,
                                  toprak damlarda, ağaçlarda yansıdı. Sabah olmuş ve
                                  niyette bir hareketlilik başlamıştı. Şehre inecekler tozlu
                                  yollara çıkıyor, bazıları at ile, bazıları da eşeklerle ve
                                  çoğunlukla da yaya olarak şehre inip, vakitlice dönmek
                                  istiyordu. Şehre gidenler çok azdı. Zaten şehir yolcuları
                                  yaşlı, çocuk ve kadınlardı. İnsanlar zorunlu olmadıkça
                                  bağlarından, evlerinden çıkmıyordu. Ama bu gün bir
                                  başka idi.  Nazmiye Nine, öten horozların, böğüren
                                  ineklerin, eşeklerin yankılanan seslerini hayli dinledi.
                                  Sonrada birden kararını verdi.
                                       Nazmiye  Nine  cılga yoldan, bağların evlerin
                                  bulunduğu    vadiye    yöneldi.   Evlerin   önünden,
                                  arkasından, yakınından geçerken  bağırıyor, “  Boncuk
                                  Kuyu’ya ha, Boncuk Kuyu’ya   “ diyordu. Sesi önce
                                  birkaç kişi duydu, sonra duyanlar da seslenmeye
                                  başladı.“ Boncuk Kuyu’ya ha! Bodcuk Kuyu’ya !” Sesler
                                  gittikçe çoğalmaya ve evden eve “ Boncuk Kuyu’ya ha,
                                  Boncuk Kuyu’ya “ sesleri, evleri, sekileri,  yolları
                                  doldurdu. Alelacele  işini bitiren Boncuk  Kuyu’nun
                                  yolunu    tutuyordu.   Aylardır    Boncuk     Kuyu’ya
                                  inememişlerdi.  Şimdi ise Boncuk Kuyu davetini
                                  sevecenlikle karşılıyorlardı. Nazmiye Nine  çoktan


                                                           294
   297   298   299   300   301   302   303   304   305   306   307