Page 318 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 318
ölünce, benim için hayatın hiç değeri kalmadı.
Köyümde insanlar, açlıktan, hastalıktan, yalnızlıktan,
ölüyorlar. Bende onlar gibi öte dünyaya göçüp gitmeyi
çok istedim. Acı, felaket, yokluk bizi yutuyordu. Eşeğin
ölümü en acı bir darbe oldu. Yaşamanın bir anlamı
kalmadı. Neden, niçin yaşayacaktım ki? Fakat ölümüm
bir işe yarasın diyordum. O eşkıyayı öldürüp, pisliği
ortadan kaldırmak istedim. Şayet aksi olurda o beni
öldürürse, seve seve bu dünyadan ayrılacaktım. Fakat
en çok korktuğum, bu yüzden senin de başına bir bela
gelmesiydi. Ben seve seve ölürdüm ama sana hiç
kıyamazdım.”
Şükrüye’nin sözlerini, Ahmet yüreğini açmış
dinliyordu. Kızı bağrına basıp acılarını dindirmek
içinden geldi. O ateş gibi delikanlı gitmiş, şimdi çaresiz,
meyus, sıkıntılar içinde kıvranan biriyle yan yana
oturuyordu. Ahmet yavaşça doğruldu. Gökte yıldızlar
belirmiş, koyu bir karanlık her yeri doldurmuştu. Emine
Ana o hengamede ocaklığa çekilmiş, akşam yemeğini
hazırlıyor, Hacı Mustafa Efendi Yıldız köşkünde namaz
kılıyordu. Kutlama yapan kalabalık evlerine dağılmış
her şey yerli yerine oturmuştu. Çevrede bir ıssızlık
vardı. Ahmet, Şükrüye’nin önce ellerini tuttu. Kız ellerini
kurtarmak istedi ise de başaramadı. Kirli ve yumuşak
elleri Ahmet bırakmadı. Ahmet’in dudaklarından
kelimeler ard arda dökülüyordu.
“ Senin kıymetini, seni tanıyanlar çok iyi bilir. Tanrı
şahidim olsun ki seni çok sevdim. Senin cesaretini,
yürekliliğini, kinini, intikam duygularını çok sevdim.
Güzelliğini çok sevdim. Haksızlığa böyle baş
kaldıranların sevgisi, sonsuz olur. Seni tanıdım, bildim.
Artık ayrılamam. Hayatın pahasına, yakınlarını
kurtarmak istediğini biliyorum. Bundan böyle bu savaşı
birlikte vereceğiz. Seni bırakmayacağım. Seni
310