Page 320 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 320
Sakladığı duyguların önünü açıverdi. Açtı da, kendini
hıçkırıklara boğuluyor buldu. Artık Ahmet in geniş
göğsüne başını gömmüş, doyasıya ağlıyordu. Ağlarken
çektiği sıkıntıların tümü hıçkırıklara karışıyor, sanki
acıları çıkıp gidiyordu. Ahmet onun başını okşarken
heyecan içinde konuştu.
“ Mutluluk bizim hakkımız. Zaman geçirmemeliyiz.
Yakında asker olacağım. Askerlerin tabur tabur ölümü
bitmiyor. Açlık, yokluk, hastalık hep yan yana. Bir
felaket bitmeden diğeri başlıyor. Sönen ocaklar,
bomboş evler, bakımsız kalan tarlalar, büyük bir
yıkımın, kırımın içinde olduğumuzu gösteriyor. Osman
Oğulları Çanakkale’de, Galiçya’da, Kafkaslarda her
yerde çarpışıyor. İnsan kanı seller gibi akıyor. İşin
sonunu iyi görmüyorum. Zamanımızı boşa harcamak,
mutluluktan pay alamamak gibi bir talihsizliğe
uğramayalım. Askere giden gelmiyor. Neslimizi
sürdürmeliyiz. Birbirimizi tanıdık, tanıdığımız için de
hayatımızı birleştirmeliyiz. Sendeki güzelliğin, inceliğin
ve fedakarlığın yanında azim ve iradene hayranım.
Tanrım bize az bir mutluluğu çok görmez. “ diyor ve
Şükrüye’yi sımsıkı bağrına basıyordu.
Sekide ki ulu dut ağacının altında iki gencin hararetli
konuşması, hayli sürdü. Sanki çevrelerinde başka bir
dünya yokmuş gibi, kendilerinden gayri bir şeyi görmez
oldular. Her şeye rağmen ışıklı yolları, aydınlık
geleceği hayal ettiler. Fakat bir burukluk, bir yokluk
yakalarını bırakmıyordu. Ahmet askere gidecekti.
Mutlulukları bu yüzden gölgeleniyordu. Birbirlerine
doyamadan ayrılacaklardı. Ahmet kısmetse ömür boyu
beraberiz diyor ve Şükrüye’ye daha bir başka
sarılıyordu.
Şükrüye’nin sessiz akan mutluluk gözyaşları,
Ahmet’e ayrı bir güç verdi. Gökten bir yıldız kaydı.
312