Page 47 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 47
ordularına karşı biz korumadık mı? Ben inanmıyorum! “
diyor ve Yunus’un anlattıklarını şüphe ile karşılıyordu.
Laf lafı açıyor ve misafirler ısrar ile Yunus Çavuş’un
konuşmasını istiyordu. Yunus Çavuş adama dönmüştü.
Sakalını kesmiş, şalvar bulunup ayağına geçirmiş,
karısının yıllarca sakladığı örme kazağı giymiş, çıplak
ayakları ile tola bağdaş kurup oturmuş, misafirlerine
anlatıyordu.
“ Çöllerin sıcağı çekilecek gibi değildi. Yumurtayı
kumun üzerine koy, anında pişsin. Bir matıra su ile iki
gün idare etmek mümkün değil. Peksimet ve buğday
kavurgası, kara üzüm, karavanamızdı. Arayan yok,
soran yok! Başımızda bir, subay namzedi vardı ve yürü
babam yürü! Bölüğümüz ıssız bucaksız kum yığınları
arasında yaya giderken, birden cembiyeli Arap
süvarileri etrafımızı sarıverdi. Biz iki yüz kadar asker,
aç ve yorgunduk. Onlar atlı ve çok daha kalabalıktı.
Çetin bir savaş verdik. Arap kıyafetli birinin cesedini
gördüm. Adamın saçları sarı ve yüzü çilli idi. Arap
demeye bin şahit isterdi. “
Bu sefer Bıdı Bıdıların Ömer usta aksakalını
sıvazlayarak söze girdi.
“ Sarı saçlı ve çil yüzlü Arab’ı hiç tanımadım. Adı
üstünde Arap deyince siyah saçlı siyah derili insan
anlaşılır. Beyaz yüzlü Arap’ta olur. Fakat hem çilli, hem
de sarı saçlı Arap bulunmaz.”
Emin Efendi düşünceler içinde idi.
“Geçen gün askerlik şubesi yüzbaşısından duydum.
Arap kıyafetli İngilizler, ordumuza arkadan
saldırıyormuş. Arap’ları kandıranlar onlar. İngiliz altının
gören Arap’lar, kolay kanıyor. İbreti- i alem için
yüzlerce yıl beraber olduğumuz insanların haline bakın,
altın için, bizi arkadan vuruyor. Bunlar hep yabancı
devlet işi ”
39