Page 87 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 87

bir yerde su vardı. Belki de yer altı nehirleri, Erciyes’ten
                                  geliyor, buralardan geçiyordu. Kayalar arasından
                                  fışkıran kavak ve çalı korosunun içinde zengin bir
                                  hayat bulunuyordu. Oralarda zehirli yılanlar, keklikler,
                                  tilkiler, sansarlar ve daha nice hayvan ve kuş bu ağaç
                                  korularının içinde yaşıyordu.  İnsanların dikenli çalılar
                                  içine girebilmenin imkanı yoktu.  Hacı her hal  girilmez
                                  yerlerde    saklanıyordu.     Hacı     bu     yüzden
                                  yakalanamıyordu. Zehirli yılanların, dikenlerin  çalıların
                                  arasında Hacı nasıl bulunacaktı? Cafer Binbaşı’nın
                                  derin çizgiler içinde  kalan yüzünde karamsarlık
                                  okunuyordu.    Müşküllerini  Çiloğlu’na   anlatmadan
                                  edemedi. İki eski dost gibi hayli konuşup dertleştiler.
                                      Cafer  Binbaşı’nın karnı doymuş, soluklanmış, erleri
                                  dinlenmiş ve atların teri soğumuştu. Şöyle yarı harabe
                                  Ak   Ev’den    başlayıp    cılga   yoldan    Yılanlı’ya
                                  tırmanacaktı.  Biraderoğlu’nun   Dere’den    devamla
                                  Seygalan’a   çıkacaklar   ve    Seygalan    Kalesi’nin
                                  eteklerinden, Demirci Yazısı’nın  en güney ucuna
                                  ulaşacaklardı. Binbaşı namuslu  bir adamdı. Aldığı
                                  maaşın hakkını  verecek ve ele güne karşı görevini
                                  yapacaktı. Bakarsın birkaç asker  kaçağı yakalar ve
                                  Divan-ı harp mahkemesine verirdi. Binbaşı yediği
                                  ekmeğin hakkını vermek istiyor, asker kaçaklarına çok
                                  kızıyordu.  Memleket,  Devlet-i Ali kan ve ateş içinde
                                  kavrulurken, vatan ve namusunu beklemeyen insanlara
                                  ne kötülük yapılsa azdı. Arapların yaşadığı susuz
                                  çöller, aşılmaz dağlar da olsa, Osmanlı mülkü  içinde
                                  iseler savunmak gerekti. Fakat Hıristiyanların toprağı
                                  Galiçya’da neden savaşıldığını bilmiyor, vardır bir
                                  sebebi, büyükler bilir diyordu.
                                      Bunlar  binbaşının aklından geçmekle beraber,
                                  hozan olmuş bağları, sahipsiz ve yıkılmaya yüz tutmuş
                                  evleri, babasız çocukları görüyor ve içi sızlıyordu.


                                                           79
   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92