Page 94 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 94

ayaklandı. Karısı  Möhübe’ye ve kızı Esma’ya
                                  sezdirmeden gece yarısında yollara düştü. Bir kedi
                                  sessizliğinde, alışık olduğu karanlıkta yürüyordu. Kaz
                                  adımları ile yürüyor adımları ses çıkarmıyordu. Böylece
                                  Yunus’un karanlıkta sürdürdüğü gizli seyahatini kimse
                                  anlamadı, duymadı. Ağaçların koyu gölgelerini seçiyor,
                                  anlayamadığı  şekillerin etrafından dolaşıyordu. Bir
                                  müddet sonra Ak Ev’in parlayan beyaz sıvalı
                                  duvarlarını  gördü. Boncuk Kuyu’nun hayli uzağından
                                  geçmiş ve  şimdilik kuyuya mesafeli kalmıştı. Aynı
                                  sessizlik içinde Ak Ev’e yanaştı.
                                     Etraf  sanki  ölüm  sessizliğine bürünmüştü ve bu
                                  sessizlik karanlıkla iç içe hüküm  sürüyordu. Yunus,
                                  yine de Ak Ev’i hayli gözleyip dinledi. Ak Ev sanki
                                  asırların ağırlığı ile yorgundu ve uyuyordu.  Rüzgarla,
                                  yıkık duvarları örten karanlık, bir canavar ağzı gibi
                                  soluyordu. Feleğin çemberinden geçmiş koca adam
                                  bile içerde ki karanlıktan ürktü. Bir tedirginlik benliğini
                                  kapladı. Buna rağmen daha büyük bir dikkatle yıkık
                                  duvarlara yanaştı, etrafı dinledi.  Fakat en ufak bir
                                  gürültü duymadı. Karanlığın koyu gölgesi dalgalanıyor,
                                  sanki karanlık bir ummandı ve nefes almaya bile engel
                                  gibiydi. Artık Yunus bir gölge oldu ve Ak Ev’den içeri
                                  süzüldü. Her ihtimali düşünüyor ve elinde ki tabancayı
                                  ateşe hazır ileri ileri tutuyordu. Tabancanın iki dolu
                                  yapacak kadar mermisi vardı  ve çok iyi çalıştığından
                                  emindi.
                                      Pusu  işini Çiloğlu’na  da, Ahmet’e de söylememişti.
                                  Hacı denen eşkıya, herkesi yıldırmıştı. Bölgede herkes,
                                  Azrail’den  korkar gibi Hacı’dan korkuyordu. Korku
                                  insanlara yanlış yaptırırdı. Oysa  bu işin yanlışlığa
                                  tahammülü yoktu.  Aslında Ahmet  de, Hacı Mustafa
                                  Efendi de yürekli insanlardı. Fakat kendisi gibi harp
                                  görmemiş, kan ve felaket içinde yaşamamıştı. Savaşıp


                                                           86
   89   90   91   92   93   94   95   96   97   98   99